Haklı olduğumuzda mutlu olacağımızı düşünürüz genelde. Hani, bir tartışmadan galip çıkmak ya da haklı olduğumuzu kanıtlamak bizi rahatlatır sanırız. Doğru, haklı olmak insana zafer gibi gelir; ama bu zaferin faturası bazen kırık dökük ilişkiler, bitmeyen tartışmalar ve yalnızlık olur. Çünkü haklılık, sanıldığı kadar masum bir kazanım değildir. Ruhun hassas dengelerini alt üst edebilir.
Haklı olmak aslında egonun bir numaralı kalesi. Hep kendi doğrularına saplanıp kalmak, dünyayı tek bir pencereden izlemek gibi bir şey. Ama o pencerenin dışında başka manzaralar da var, değil mi? Herkesin doğrusu, kendi yaşadıklarının ve düşündüklerinin bir yansıması aslında. Şimdi, haklı olmaktan vazgeçmek yenilgi mi? Yoksa bu, kendini aşmanın ve biraz daha bilgeleşmenin bir işareti mi?
Haklılık, çoğu zaman iki insan arasında bir duvar gibi. Hadi düşünelim; bir tartışmada haklı çıkmaya çalışan iki kişiyi hayal et. Sonuç ne olur? İlişkide derin bir çatlak açılır, çünkü bu işin kazananı olmaz. Ama haklı olmaktan vazgeçmek başka bir şey. Bu, karşıdakini anlamayı seçmek, empati kurmaya çalışmak demek. Haklı olmaktan vazgeçen biri, aslında egosunu değil, kalbini büyütür.
Epiktetos’un bir lafı var: “Kendi doğrunu kanıtlamak için kendini yorma. Haklılık alışkanlık haline gelirse, insanı esir eder.” Çok doğru değil mi? Haklılık peşinde koşmayı bırakınca insan özgürleşiyor. Çünkü bu, aslında kontrol etme arzusundan kaynaklanıyor. Kontrolü bıraktığında, hayatın akışına kendini bırakıyorsun ve gerçek huzuru buluyorsun.
Tabii ki haklı olmaktan vazgeçmek, her durumda teslim olmak anlamına gelmiyor. Bazen bu, çok daha derin bir anlayışa ulaşmanın ilk adımı. Haklı olmak bir savaşı kazandırabilir; ama insan olmanın güzelliği savaşlarda değil, barışta gizli. Haklı olmaktan vazgeçerek, anlamayı seçmenin verdiği bilgelik bambaşka bir şey.
Kierkegaard’ın dediği gibi: “Haklı olduğunuzda, en büyük yalnızlığın eşiğindesinizdir. Çünkü haklılık, sizi kendi iç gerçeğinize kapatır.” İşte bu yüzden, asıl mesele haklı olmak değil, hakikate ulaşmak.
Haklı olmaktan vazgeçmek, bir başkasının dünyasına göz atabilmek demek. “Ben biliyorum, haklıyım” demek yerine, “Senin tarafından bakmaya çalışacağım” diyebilmek çok daha anlamlı. Bu da insanın içindeki egoyu susturup, ruhuna kulak vermesiyle mümkün.
Sonuç şu: Haklı olmaktan vazgeçmek zayıflık değil. Aksine, insan olmanın derinliğine ulaşmanın en cesur yolu. Çünkü haklılık gelip geçer; anlamak ise hep kalır. Hayatın en güzel anları, haklılık peşinde koşmakla değil, sevgiyle, anlayışla ve hoşgörüyle kurulur. Egomuzun duvarlarını yıkıp bir köprü kurabildiğimizde, işte o zaman gerçek insanlık başlar.
Haklı olmayı değil, insan olmayı seçin.