Düşünüyorum da, bu çağda en çok neyi kaybettik? Sessizliği. Evet, insanın içine dönebildiği o huzurlu sessizliği. Şimdi herkes konuşuyor, ama ne söylendiği belli değil. Gürültü çok, anlam yok. Herkes bir şeyler biliyor, ama kimse derinleşmiyor. Bilmek kolaylaştı; anlamak, düşünmek ise zorlaştı.. Eskiden az konuşmak bilgelikti; şimdi az konuşana bir garip bakılıyor.
Hayat bir yarış pistine dönmüş gibi. Sürekli bir koşuşturmaca var, ama neyin peşinde olduğumuzu bilen yok. Eskiden insanlar bir durur, nefes alırdı. Dinginlik, hayatın bir molasıydı. Şimdi molalar bile gereksiz zaman kaybı gibi görülüyor. Sürekli bir yerlere yetişme çabası, sürekli bir telaş… Durmayı unuttuk. Oysa durmak, hayata yeniden bağlanmaktı. Şimdi bu hız içinde, bağlarımız koptu.
Sevgi bile hızın kurbanı oldu. Eskiden sevgi bir fidan gibi büyürdü, zaman isterdi. Şimdi her şey hızla tüketiliyor. Sahip olmak ile sevmek birbirine karıştı. Sevgi sabır ister, derinlik ister. Ama sabır, hız çağında unutuldu. Her şeyin hemen olmasını istiyoruz. Oysa sevgi, hemen olmaz. Filizlenir, kök salar ve zamanla kendini gösterir.
Bir düşünün, sürekli koşarken neleri kaçırıyorsunuz? Sürekli daha fazlasını görmek, daha fazlasına ulaşmak istiyoruz. Ama farkına vardığımız bir şey var mı? Hayatı hızlıca geçiyoruz, ama gerçekten yaşıyor muyuz? Burada bir an durup kendinize şu soruyu sormanız gerekiyor: “Ben bu hızın içinde gerçekten ne yaşıyorum?” Koşturmanın içinde, belki de hayat dediğimiz şey yanınızdan geçip gidiyor. Durmayı ve etrafınıza bakmayı deneyin. Belki de bu, size unuttuğunuz dinginliği hatırlatır.
Peki, ne yapmalı? Basit: Biraz yavaşlamalı. Biraz susmalı. Hayatın akışında kendimize bir yer bulup oturmalıyız. Dinginlik, sessizliğin içinde saklı. O sessizlikte hem kendimizi, hem dünyayı yeniden görebiliriz. Düşünmek, hissetmek, sorgulamak… Bunlar, sükûttan doğar.
Şimdi size bir öneri: Sürekli bir şeyler paylaşmayı, başkalarının hayatlarını izlemek için sosyal medyada gezinmeyi bir süre bırakın. Telefona sarılmak yerine, başınızı iki elinizin arasına koyup durup düşünün. Kim bilir, dinginlik dediğimiz o şans sizin de kapınızı çalabilir… Tabii, kapı zilinin sesini duyacak kadar sessizleşebilirseniz!