Sabahları uyanıp işe gitmek, çocukları okula bırakmak, akşam eve dönüp bir şeyler yemek... Koşturup duruyoruz; faturalar, işler, sorumluluklar... Günler böyle akıp gidiyor. Yaşamak, çoğumuz için bu günlük rutinin bir parçası olmuş durumda. Peki, bu mu yaşamak?
Şöyle bir düşünün: Gün boyunca yaptığımız her şey aslında otomatikleşmiş; neredeyse bir makine gibi çalışıyoruz. Ama arada bir durup da “Ben ne yapıyorum?” diye sormak lazım.
Bu sorunun cevabını verebilirsek, işte o zaman yaşamakla iyi yaşamak arasındaki farkı fark edebiliriz.
Yaşamak, hayatın bizi sürüklediği yerlere gitmek, mecburiyetler peşinde koşmak demek.
Peki ya iyi yaşamak? O bambaşka bir şey.
Hayat sadece başımıza gelenler değil, bizim onlara nasıl baktığımızla da ilgili.
İyi yaşamak, bu farkındalıkla mümkün.
Her şeyden önce hayatı bir bütün olarak kavramaktan geçiyor.
Sabahın serinliğinde ciğerlerine dolan taze havayı hissetmek, işten dönerken yağmur altında yürümek; bunlar sadece fiziksel deneyimler değil, hayatın bize sunduğu anların tadını çıkarmak için bir fırsattır.
Hayatın gerçek değeri, bu küçük anlarda saklıdır; küçük şeylerde büyük mutluluklar bulmak, aslında varoluşun temelinde yatan bir bilgeliği yansıtır.
Ancak iyi yaşamak bunlardan mı ibaret, elbette değil. Hayatı derinlemesine yaşamak, aynı zamanda düşünsel bir yolculuk yapmaktır.
Sanatla, felsefeyle, edebiyatla, şiirle ve gezmekle hayatı zenginleştirmek; yani, günlük rutinin ötesine geçmek, okuduğun bir kitapta beğendiğin cümlelerin altını çizmek, felsefi bir düşünceyle derinleşmek ya da yeni yerler keşfederek hayatı zenginleştirmek gerekir.
İyi yaşamak, işte bu iki görüşün birleşiminden doğar: Hem küçük, gündelik anlarda mutluluğu bulmak hem de düşünsel ve kültürel bir yolculuğa çıkarak hayatı derinleştirmek.
İşte bu noktada Aristoteles, Politika adlı eserinde diyor ki, “Özgür bireyler çok çalışmamalı, çünkü çok çalışmak alçaklıktır.”
E, ne yani? Çok çalışıp hayatı ıskalayıp alçak mı olalım?
Ne gerek var şimdi Aristoteles’le ters düşmeye, değil mi?
Aristo’ya göre, özgür insanlar entelektüel faaliyetlerle, siyasetle, felsefeyle uğraşmalı; ağır işler ve maddi uğraşlar kölelere bırakılmalı.
Şimdi bu bakış açısıyla düşününce, hayatımızı sürekli köle gibi çalışarak, oradan oraya koşturarak mı yaşayalım?
Yoksa az çalışıp entelektüel, erdemli, iyi bir hayat mı yaşayalım?
Tercih sizin!