1071’den beri bu topraklarda var olduğumuzu ve Cumhuriyet’in bize yeni bir vatan kazandırmadığını iddia edenler,
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarındaki karanlık tabloyu göz ardı ediyorlar.
Ülke, dört bir yandan Fransız, İngiliz, Yunan ve İtalyan işgaline uğramıştı;
Ordular dağılmış, millet umutsuzluğa sürüklenmişti.
İnsanlar korku ve belirsizlik içinde yaşıyordu.
Bu umutsuz şartlar altında, büyük bir fedakârlıkla verilen kurtuluş mücadelesi, adeta bir mucize yarattı ve Cumhuriyet ilan edildi.
Eğer Cumhuriyet olmasaydı, bugün İstanbul’dan Antep’e gitmek, başka bir ülkeye gitmek gibi olacaktı; vize ile seyahat edecektik.
Misak-ı Milli sınırları, canımız pahasına çizildi ve bu topraklar, gerçek vatanımız haline geldi.
Bu, milletin küllerinden yeniden doğduğu bir zaferdir.
Cumhuriyet ilan edildiğinde, ülkenin sağlık durumu içler acısıydı:
Yalnızca 254 doktor, 62 eczacı ve 136 ebe vardı; diploması olan diş hekimi ise hiç yoktu.
Bebek ölümleri korkutucu seviyelerdeydi, halk ise salgın hastalıkların pençesinde can çekişiyordu.
Ama Cumhuriyet, sağlık sisteminde devrim yaparak bu acı tabloyu tersine çevirdi.
Sağlık, yalnızca bir ayrıcalık olmaktan çıkıp, herkesin hakkı haline geldi.
Okuma-yazma oranı sadece %7, kadınlarda ise %1 gibi neredeyse yok denecek kadar düşüktü.
Oysa Cumhuriyet, eğitimde devrim yaptı; cehaletin zincirlerini kırarak halkı aydınlığa taşıdı. Tarikat,cemaat ve her çalının dibinde huu çeken meczuplarla mücadele etti.
Saray çevresinde konuşulan Farsça ağırlıklı dilin yerine, harf devrimiyle Türkçeyi halkın diline kazandırdı.
Bu, yalnızca bir dil devrimi değil, ulusun kaderini değiştiren bir harekettir!
Ulaşım altyapısı ise tam anlamıyla bir felaketti;
İnsanlar hala deve ve kağnılarla seyahat ediyordu.
Cumhuriyet, modern yollar inşa ederek ülkeyi çağdaş ulaşımla tanıştırdı.
Yollar, sadece şehirleri değil, umutları ve hayalleri de birbirine bağladı.
Osmanlı döneminde halk, kendini Osmanlı olarak tanımlıyordu;
Cumhuriyet ise ulus bilincini ve Türk kimliğini inşa etti.
Ancak bu kimlik inşası, beraberinde kimlikler arası çatışmaları da getirdi.
Özellikle Kürt kimliğiyle ilgili sorunlar, günümüzde hala çözüme kavuşturulmayı bekliyor.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, bu sorunların hukukun üstünlüğü, adalet ve özgürlük ilkeleri doğrultusunda çözüleceğine inanıyorum.
Bu topraklar, nice mücadeleler gördü; nice savaşlar, nice acılar…
Ama her seferinde, daha güçlü, daha kararlı bir millet olarak ayağa kalktık.
Ve bu, Cumhuriyet’in bize kattığı en büyük güçtür.
Cumhuriyet’i eleştirenler, Platon’un Devleti’nden, Yunan demokrasisinden, oradan Fransız İhtilali’ne değinmeden “Cumhuriyet’ten memnun değilim” demeye cesaret ediyorlar.
Evet,
Cumhuriyet’ten memnun olmazsınız çünkü genetiğinizde, kültürünüzde demokrasi ve Cumhuriyet yok.
Ne var? Hazreti Ömer’in adaleti ve Asr-ı Saadet romantizmi var.
Evet, Cumhuriyet’le din üzerinden yapılan hesaplaşma hala bitmedi.
Özetle; genç Cumhuriyeti yüreğimizin en derin köşesinde bir meşale gibi taşıyarak, birlikte daha aydınlık yarınlara ulaşmak için var gücümüzle çalışmalıyız.
Siz siz olun, bu genç Cumhuriyet’e güvenin.