Halk denildiğinde çoğumuzun aklına büyük bir güç gelir. Her zaman doğruyu bilen, adil ve sağduyulu olarak düşünülür. Ama gerçekte bu böyle değildir. Halkı yüceltmenin, onu kutsal bir varlık gibi görmenin bir anlamı yoktur. Çoğu zaman halkın adil, özgürlükçü ya da doğru kararlar aldığına inanmak boşunadır. Çünkü halkta bu niteliklerin çoğu zaman hiçbiri bulunmaz.
Devrimciler genellikle halkı idealize eder, halk uğruna mücadele verir. Ancak bu, romantik bir bakış açısıdır. Halk dediğimiz topluluk, çoğunlukla kendi çıkarlarını düşünür. Değişimden korkar, alıştığı düzeni bozmamayı tercih eder. Özgürlük mü? Eğer o özgürlük, rahatını bozmayacaksa belki. Ama zorlayıcı bir durum söz konusu olduğunda, özgürlüğü kolayca feda eder. Halk, korkuları, endişeleri ve günlük çıkarlarıyla hareket eder.
Halk, yönetenler için şunu bile söyler: “Adamlar çalıyorlar ama çalışıyorlar da.” İşte halk böyle; bu cümleleri bile kurabilir. Çünkü bazen çıkarlar, adaletin ve doğrunun önüne geçer. Halk, sanıldığı gibi yanılmaz değildir. Hataya açık bir topluluktur. Çoğu zaman kendine benzeyen kişiyi seçer, kendi rahatını düşünür. Neden? Çünkü manipüle edildiği için mi? Hayır, doğal bir refleksle hareket eder. Korkularıyla, alışkanlıklarıyla, hatta çıkarlarıyla karar alır. Hatta bazen, kendi zararına bile kararlar verir.
Bu iddiamızı desteklemek için halkın verdiği kararların sonuçlarına bir göz atalım. Dünya Yolsuzluk Algı Endeksi’ne baktığımızda, Türkiye’nin son yıllarda nasıl bir erozyona uğradığını görüyoruz. 2012’de 49 puanla 54. sıradayken, 2024’te 34 puana düşerek 115. sıraya gerilemiş durumda. Bu gerileme, halkın yaptığı yanlış tercihler ve devletin şeffaflık, etik ve adaletten uzaklaşmasının bir sonucudur. Halk doğru kararlar verseydi, ülkemiz bu kadar geriler miydi? Yolsuzlukla mücadelede daha ciddi adımlar atılır, “Kamu İhale Kanunu” defalarca değiştirilmezdi.
Sonuç olarak, halkı abartmanın ve ona yanılmaz bir güç atfetmenin anlamı yoktur. Halk da bizim gibi insanlar. Hata yapar, korkularına yenik düşer, bazen yanlış kararlar verir. Onu idealize etmek yerine, gerçekçi bir gözle bakmak zorundayız. Ancak şunu kabul etmemiz gerekir: Hatasıyla, eksiğiyle bu halk hepimizin bir parçası.
Son sözü Jean-Jacques Rousseau söylesin: “Halklar özgürlüğü elde edebilirler, ama onu ellerinde tutmayı bilemeyebilirler.”