Bir köy düşünün: minaresi göğe uzanıyor, ezan sesi her yeri kaplıyor; camisi, Kur’an kursu, hatta kutsal kitabın kendisi orada. Dini ritüellerin hepsi yerinde, ama o köyde eksik bir şey var: insanlık. Vicdan, ahlak ve merhamet gibi insanlığın özünü oluşturan değerler yok o köyde.
Hangi köyden bahsettiğimi anlamışsınızdır sanırım. Narin’i bir çuvalın içine koyup dereye attıkları Tavşantepe köyü. Narin’i dereye atan kişi de eve gidip namaza durmuş. İşte tam da bu noktada aklımıza şu soru geliyor: Dışarıda görünen her şey tam olabilir, ama içimizde eksik olan ne? Ezan sesi yankılanabilir, dualar edilebilir, Kur’an kurslarında ayetler ezberlenebilir, kandil kutlamaları yapılabilir. Ama vicdan susmuşsa, ahlak kaybolmuşsa, merhamet çoktan ölmüşse ne anlamı var? Yere batsın o kutsallarınız! Evet, yere batsın!
Ahlak, sadece camide öğrenilen bir şey değil ki. Merhamet de kitaptan ezberlenen bir ders değil. Ahlak ve merhamet, insanın kalbine kazınmalı ve eylemlerine yansımalı. Ahlak ve merhamet, insanın kalbine, yalnızca başkalarının acısına dokunabildiğinde ve vicdanını her durumda rehber edindiğinde kazınır. Yoksa Narin gibi nice masum, bu dünyada en ağır şekilde bedel ödemeye devam eder.
Toplumsal yapıyı ayakta tutan şeyler yalnızca dini ritüeller ve inanç değil, aynı zamanda insanın özünde taşıdığı değerlerdir. Bu değerler eksik olduğunda, hiçbir kutsalın anlamı yok.
İnsanın özünde taşıdığı değerler nelerdir? Bunlar, vicdan, adalet, sevgi, dürüstlük ve saygıdır. İnsanı insan yapan bu değerlerdir. Bir insan, vicdanı sayesinde yanlışı doğruyu ayırt eder. Adalet duygusu ona haksızlığa karşı durmasını öğretir. Sevgi, sadece kendi çevresine değil, tüm insanlığa karşı bir bağlılık yaratır. Dürüstlük, insanın hayatında en büyük rehberdir ve saygı, karşısındakine duyduğu değerin en temel göstergesidir. Bu değerler, insanın sadece dini eğitimle değil, aileden, toplumdan, okuldan ve en önemlisi yaşam deneyimlerinden kazandığı derslerle şekillenir.
O köyde eksik olan şey belliydi: vicdan, ahlak ve merhamet. Bunlar olmadan ne camiler, ne ezanlar ne de kutsal metinler kurtarabilir bir toplumu. Vicdanın körelmişse, ahlakın çürümüşse, merhametin yitmişse o ezanlar da, o dualar da boş bir bağırtıdan ibaret kalır.
Bir insana, hele ki bir çocuğa kıymışsan, yere batsın senin ibadetlerin, duaların! Kutsal kitabın sadece kapağını açıp vicdanını kapattığın sürece, senin için kurtuluş yok. Evet, kutsalların ardına saklanıp insanlığını kaybetmişsen, o köy de batsın, o ibadet de batsın. Gerçek kutsallık kalpte olur; kalbinde merhamet yoksa, gerisi sadece gösteriştir, yalandır.