Türkiye’de ekonomik zorluklar her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Dar gelirli insanlar, işçiler, memurlar, emekliler artık nefes alamaz hale geldi. Enflasyon ve hayat pahalılığı, milletin temel ihtiyaçlarını bile karşılamasını zorlaştırdı.
Bu durumun temeli, NAS ekonomisinin ülkeyi kara çula oturtmasından kaynaklanıyor. Ardından gelen dalgalanmalar ve döviz kuru artışları, bu zorluğu daha da derinleştirdi. Tüm bu gelişmeler dar gelirli vatandaşları iyice zorlarken, hükümetin zenginlerin vergilerini bir kalemde silmesi, halkın adaletsizlik duygusunu daha da büyüttü. İslami jargonla söylemek gerekirse, yoksullara yapılan yardımlar ise sadaka düzeyinde kaldı.
Mahzuni Şerif’in dediği gibi, “Yiğit muhtaç olmuş bir kuru soğana.” Gerçekten de, insanlar bir kuru soğanı bile bulmakta zorlanırken, zenginlerin vergi borçlarının silinmesi büyük bir haksızlık değil de nedir? Bu adaletsizlik sürdükçe, toplumdaki çatlaklar daha da derinleşiyor.
Bu çatlakları trafikteki öfke patlamalarında, ev içi şiddet ve sokaktaki kavgalar olarak görüyoruz. Televizyonlarda her gün izlediğimiz sahneler, toplumun her köşesine yayılan bir şiddet sarmalıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Sosyal yapımızı temelinden sarsan bu şiddet sarmalı artık günlük hayatın bir parçası haline geldi.
“Şarka bakmaz, Garbı bilmez; bu hükümetin ekonomiyi toparlama ihtimali var mı?” Bence yok. ‘Hamdolsun’, adalete, eşitliğe, güvene ve toplumsal dayanışmaya olan inancımızı sarsmayı başardılar; sarsılmadık duygu bırakmadılar. Adalet, eşitlik, toplumsal dayanışma, özgürlük, dürüstlük, liyakata olan güveni yeniden tesis etmedikçe, bu toplumun ayağa kalkması, düzelmesi mümkün değil.