Bazen bir ülkenin kaderi, devletin sorgulandığı bir cümleyle ya da bir partinin yön değiştirmesiyle yeniden yazılır; CHP ve Özgür Özel de bugün tam olarak böyle bir eşikte duruyor.
Artık Özgür Özel’in adı yalnızca CHP Genel Başkanlığı’yla anılmıyor; yavaş yavaş çok daha büyük bir pozisyonun, Cumhurbaşkanlığının gölgesi düşüyor isminin üzerine.
Bu gölge karanlık değil; umut dolu, serin, herkesin sığınmak isteyeceği bir yer gibi.
Ama gölgenin büyümesi için, Özgür Özel’in daha da parıldaması gerekiyor.
Bu parıldamanın kaynağı, CHP’nin yıllardır tekrar ettiği ezberlerde değil.
Özgür Özel, yeni bir dil, yeni bir tahayyül, yeni bir Türkiye hayalini duygudan alıp somuta taşıyabilecek mi?
Bu sadece Özgür Özel’in meselesi de değil.
CHP, onun bu yürüyüşüne gerçekten omuz verecek mi?
Yoksa her zamanki gibi devleti kutsayan reflekslerine mi sığınacak?
Kritik ayrım burada başlıyor:
Karşımızda devleti kutsayan bir CHP mi olacak, yoksa devleti sorgulayan, dönüştürmek isteyen bir CHP mi?
Bu, sadece ideolojik değil; aynı zamanda tarihsel ve stratejik bir tercih.
Çünkü bu karar, sadece CHP’nin değil, tüm muhalefetin rotasını belirleyecek.
Eğer CHP’nin içindeki statükocu damar yine galip gelirse;
devletle fazla uyumlu, temkinli figürlerin önü açılır.
Bu da Özgür Özel değil, Mansur Yavaş gibi daha “garanti” isimleri öne çıkarır.
Oysa Özgür Özel, şimdiye kadar kendini bir itirazın, bir değişim arzusunun sözcüsü olarak tanıttı.
Şimdi bu söylemin altını doldurması gerekiyor.
İmamoğlu faktörü burada kilit rolde.
Eğer İmamoğlu’nun mahkûmiyeti kesinleşirse, ortaya doğrudan bir mağduriyet zemini çıkar.
Bu da Özgür Özel’e büyük bir moral alan açar.
İmamoğlu ceza alırken, Özel’in sürekli onu öne çıkarması, “ben değil o” demesi;
günü geldiğinde “şartlar değişti” diyerek kendi adaylığını açıklaması Özel'i çok daha meşru kılar.
Bu strateji akıllıca.
Ama bu strateji, ancak partideki yapısal değişimle birlikte anlam kazanır.
Tekrar altını çizmekte fayda var:
CHP, içindeki eski korkularla yüzleşmeden yol alamaz.
Atatürkçülük, devletçilik, milliyetçilik… Evet, bu toprakların tarihsel bağları.
Ama artık başka bir çağdayız.
Bu çağ, cesur bir demokrasi anlatısı istiyor.
Devleti sevmek; onu korumaktan değil, adaletle yeniden inşa etmekten geçiyor.
Peki, Özgür Özel bunu yapabilir mi? Belki.
Ama asıl soru şu: CHP kendi içindeki yüklerden kurtulabilir mi?
Çünkü her karar cesaret gerektirir; ama iktidar için cesaretten daha fazlası gerekir.
Belki şu an sadece izlemek gerek.
Ama unutmayalım: Türkiye’de tarih, bekleyenler değil; yürüyenler tarafından yazılır.
Kalın sağlıcakla