Bazen kelimeler yetersiz kalır. Ne söylerseniz söyleyin, anlamı boşlukta kaybolur. Çünkü karşınızda artık gerçeği duymak istemeyen bir duvar vardır. Bugün yaşadığımız süreçtam olarak böyle bir dönem. Sözcüklerin, hakikatin kıyısına bile dokunamadığı, vicdanın susturulduğu bir dönemin içindeyiz.
Yetmiş yılı geride bırakan ömrümde birçok kriz, birçok çalkantılı dönem gördüm. Ama hiçbir zaman, gerçeklerin bu kadar tahrif edildiği, adaletin bu denli sorgulandığı bir zamana tanıklık etmedim. Söylenen sözler, yazılan yazılar; yalnızca bir algı yaratma çabasıyla üretiliyor.
İyiler ve Kötüler: Değişmeyen Mücadele
Zihnimde hep şu düşünce dönüp duruyor: “Birileri aklımızla alay mı ediyor, yoksa gerçekten kendilerini akıllı ve üstün bizleri de akılsız ve değersiz mi görüyorlar?” Ama durum bu değil. Çünkü tartışmalarda yalnızca iki taraf var : Bir yanda aklını ve yüreğini iyilikten, adaletten yana koyanlar; diğer yanda kötülüğü bilerek tercih edenler.
Bu ayrım, sadece bugünün değil, insanlık tarihinin de temel çatışması. İyilerle kötülerin kavgası, şekil değiştirerek ama özünü koruyarak hep devam etti. Bugün ise bu çatışma, siyaset üzerinden, medya aracılığıyla, toplumu kutuplaştırarak ve gerçekleri örterek sürdürülüyor. Ve ne acıdır ki, bu kutuplaşmadan beslenenler, kendi iktidarlarını halkın huzurundan daha değerli görüyor.
Gücün Gölgesinde Kalan Gerçekler
Dünyada ve Türkiye’de liderlik anlayışı tehlikeli bir noktaya savrulmuş durumda. “Mutlak güç” arzusu, liderlerin gözünü kör etmiş. Kimse iktidarı paylaşmak, halkın iradesine alan açmak istemiyor. Bu zihniyet, ülkeleri sadece siyasi krizlere değil, toplumsal travmalara da sürüklüyor. İnsanların geleceğe olan inancı zayıflıyor; hak, hukuk, adalet gibi kavramlar, yalnızca dilde kalan süslü kelimelere dönüşüyor.
Gençler Sessizliğini Bozdu
İşte bu süreçte gençler sahne aldı. Uzun zamandır “apolitik” olmakla eleştirilen gençler, aslında hiç de ilgisiz değiller. Onlar sadece kirli dilden, içi boş söylemlerden, ideolojik kalıplardan uzak durdular. Ama adaletin ihlal edilmesinesessiz kalmadılar. Ekrem İmamoğlu’na yönelik haksızlıklar karşısında sokaklara dökülen gençler, politikaya dair umudu canlandırdılar.
Saraçhane’ye gelen gençlerin ortak dili çok netti: Değer görmek, dinlenmek, geleceğe dair söz sahibi olmak. Onlar Ekrem İmamoğlu üzerinden adaleti, eşitliği, hakkaniyeti savundular geleceklerini istediler. Bu tutumlarıyla, siyasetin halkla birlikte ve halk için yapılması gerektiğini güçlü biçimde hatırlattılar.
Siyaset, Hayatın Kendisidir
Siyaset, sandıktan sandığa yaşanan bir ritüel değil; hayatın ta kendisidir. Kuru ideolojilerin, kısır çekişmelerin ötesindedir. Renkli, dinamik ve çok seslidir. Gençlerin Saraçhane’de attığı adım, işte bu çok sesliliğin, bu hayatın içinden yükselen siyasetin çağrısıdır.
Bu ülkede hâlâ vicdanını kaybetmemiş milyonlar var. Gençlerin duruşu, bizlere umut oldu. Şimdi sıra siyasi partilerde ve sivil toplum örgütlerinde siyaset yapanlarda. Siyasi aktörlerin bu gençleri duyması, sonra vicdanıylarıylayüzleşmesi gerekiyor. Artık ne sloganlar ne de kuru vaatler kimseyi ikna etmiyor. İnsanlar hakikat istiyor, adalet istiyor, dürüstlük istiyor, samimiyet istiyor.
Dostlukla