Millet derin bir yoksulluğun içinde kıvranırken, ülke fiilen işgal edilmiş, elde düzenli bir ordu, teçhizat bile kalmamıştı. Askerin ayağında çarık, sırtında üniforma bile yok denecek kadar azdı.
Bu yoksulluk içinde, Mustafa Kemal’in önderliğinde başlayan ve Millî Mücadele’ye inanan bir avuç insanın azim ve kararlılığı ile çıkılan mücadele 3 yıl sürdü.
Amasya Genelgesi’nde çerçevesi çizilen, Misak-ı Millî hedefleri doğrultusunda mücadele eden kadroların 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisini açması, aslında her hâl ve şartta ne yapılacaksa ancak milletin varlığına isnat edilerek yapılacağına duydukları inançtı. Çünkü onlar, 300 yıllık önce ölmüş bir bedenin ve zamanla çürümüş bir ruhun, toprağın yedi kat altına da gömülse yeniden bir filiz gibi fışkıracağını biliyorlardı.
Ülkenin o karanlık günlerinde bile umutsuzluğa kapılmayan bu ruhun, milleti yekvücut hâline getirebilme çabasıyla da bugünlere gelindi.
Bizler, o günlerden bugüne kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na bu zaviyeden bakabilme cesareti gösterdiğimizde ise görünen manzara şudur:
Meclisin etkinliğinin olmadığı bir cumhuriyet,
Hukukun bağımlı, adaletin tutsak, vicdanın kör olduğu bir anayasal düzen,
“Türkiye bir hukuk devletidir” lafının sakız olduğu;
Demografik yapısı bozulmaya yüz tutmuş bir millet,
Ahlakın, hakkaniyetin, hakikatin sükût ettiği bir toplum,
Bebeklerin hastanelerde doktor kılıklı insanlar, kadınların kendi evlerinde eşleri, çocukların köpekler tarafından sokaklarda öldürüldüğü bir şuur kaybı;
Katillerin, uyuşturucu baronlarının, hırsızların, çete liderlerinin serbest; gazetecilerin, siyasilerin, gençlerin tutuklu olduğu bir oksimoron akılla yaşıyoruz.
İklim kanunu ile metan gazı salınımını azaltmak için hayvanları itlaf etmeyi düşünenlerin Afgan çoban ithal ettiği,
Tekâlif-i Milliye ile kurulan bu vatanın kimliğini dolarla sattığı,
Her okulu imam hatip yaparak “dindar nesiller” masalı okurken, Kıbrıs’tan İngiltere’ye uzanan servet transferleri ile kara para akladıkları,
Kendi evladını ordudan ihraç edip, “tırırsız Türkiye” skeciyle teröristi muhatap aldıkları,
Garantili her işle milletin cebinden yandaşa, candaşa servet aktardıkları,
Musa ile ağlaşıp Firavun’la ticarete kılıf buldukları,
Allah’ın ayetini her cuma sallayanları büyükelçi yaptıkları bu güzel ülkemde ve tüm bunlara “Bir gün bize de nasip olur belki.” diye sessizce; iktidara, güce, paraya, iltimasa, rüşvete, yolsuzluğa, ahlaksızlığa, hukuksuzluk putuna tapanların bu utanç günlerinde,
Hepinizin Ulusal Egemenlik Bayramı kutlu olsun