Türkiye’nin en derin ve çözüm bekleyen meselelerinden biri olan Kürt sorunu, yalnızca bölgesel değil, tarihsel ve toplumsal bir meseledir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren şekillenen merkeziyetçi devlet anlayışı, bu sorunun temelini oluşturmuş ve bugüne kadar çözüm adına ortaya konulan birçok girişim ya samimiyetten yoksun ya da yetersiz kalmıştır. Bu nedenle çözüm, hak, özgürlük ve eşitlik temelinde, toplumu kucaklayan bir iradeyle hayata geçirilmelidir.
Son günlerde gündeme gelen anayasa değişikliği tartışmaları, Kürt sorununun çözümüne dair umutları bir kez daha yeşertmiştir. Ancak anayasa değişikliğinin, siyasi hesaplara kurban edilmeden toplumun tüm kesimlerini kapsayıp kapsamayacağı, hakları ve kimlikleri garanti altına alan bir içeriğe sahip olup olmayacağı henüz belirsizdir. Geçmişte olduğu gibi, anayasal güvence altına alınmamış yüzeysel yaklaşımlar sorunu çözmek yerine daha da derinleştirebilir.
Bu noktada, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamaları, meselenin tam olarak kavranamadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Hatırlarsanız, Bahçeli, partisinin 40. kuruluş yıl dönümünde, “2009 yılındaki iki sıfırı atıp kalan 2 ve 9’u toplayarak 40 sayısına ulaştık” gibi absürt bir hesap yapmıştı. Böylesine irrasyonel bir bakış açısına sahip bir liderin, Kürt meselesi gibi ciddi bir konuyu kavrama ve çözme kapasitesi sorgulanmayı fazlasıyla hak etmektedir.
Bahçeli’nin “Öcalan çağrı yapsın, bu mesele bitsin, her şey güllük gülistanlık olsun” şeklindeki açıklamaları da gerçek bir çözüm vizyonunun tamamen dışında bir yaklaşımdır. Kürt meselesi, ne Bahçeli’nin ne de Öcalan’ın tek başına çözebileceği bir meseledir. Bahçeli’nin bu yaklaşımı, devlet adamlığı ciddiyetinden uzak, günü kurtarmaya yönelik bir popülizmden ibarettir. Gerçek çözüm, toplumsal uzlaşıya dayalı, eşit yurttaşlık temelinde ve kalıcı bir irade ile mümkündür. Anayasa değişikliği bu açıdan bir fırsat olabilir; ancak bu süreç, sadece siyasi hesaplarla değil, halkın tüm kesimlerinin haklarını tanıyan, demokratikleşmeyi esas alan bir anlayışla yürütülmelidir ki böyle bir süreç yürütülebilir mi diye sorarsanız pek emin değilim.
Sonuç olarak, Kürt meselesi ve anayasa değişikliği, günlük siyasi çıkarların ötesine geçmeli ve ülkenin geleceği için kalıcı çözümler sunmalıdır. Devlet aklı, popülist söylemlerle değil, halkın gerçek ihtiyaçlarına yönelik politikalarla hareket eder. Bahçeli’nin irrasyonel açıklamaları ve popülist yaklaşımları, devlet aklıyla bağdaşmadığı gibi, çözümü de imkânsız hale getirmektedir. Türkiye, bu meselede cesur ve gerçekçi adımlar atmak zorundadır.