Sabretmek bize düşüyor.
Susmak bize düşüyor.
Dişini sıkmak, kuyrukta beklemek…
Zam gelmeden almak…
Market market dolaşmak…
Biz hâlâ iyi vatandaş olmaya çalışıyoruz.
Ama bu sistem, bizi vatandaştan çok paratonere çevirdi.
Ne yapsın gariban halk şimdi?
Hani derler ya, yıldırımda ulu ağacın altı tehlikeliymiş;
Biz de devlet denilen o ulu çınarın gölgesine sığındıkça,
Paratoner gibi yıldırımlar beynimize iniyor sanki.
Nereye sığınacağını şaşırdı bu millet.
Her ay gelen elektrik faturalarıyla çarpılıyoruz.
Doğalgazı kısmak zorunda kalıyoruz,
Çünkü donmakla borçlanmak arasında bir seçim yapmak zorundayız.
Yani evin elektriği bizi çarpıyor, doğal gazı bizi yakıyor.
Ekmeği, hatta simidi bile düşünerek alıyoruz.
Hep bi’ perişanız anlayacağınız.
Üstelik bu perişanlığın sebebi biz değiliz.
Ne bütçeyi biz hazırlıyoruz,
Ne vergileri biz topluyoruz,
Ekonomiyi biz yönetmiyoruz.
Bu krizi biz çıkarmadık.
Ama bedelini biz ödüyoruz.
Hep biz… yani halk.
Peki, soruyorum:
Bu durumların gerçek sorumlusu kim?
“Faiz sebep, enflasyon sonuç.” diyenler değil mi?
Evet, hatırlıyoruz:
“Nas” dediler.
Faizle mücadele ederken milleti enflasyonla boğuverdiler.
Kur korumalı masallarla rezervleri erittiler.
“Kur artışından etkilenmeyiz.” deyip bir gecede doları çift hanelere uçurdular.
“Enflasyon düşüş trendine girdi.” dediler,
Millet pazarda sadece fiyatların nasıl tırmandığını gördü.
“Ekonomimiz şaha kalktı.” dediler,
Şaha kalkan neydi? Keşke şaha kalkmasaydı. Altında ezilen yine biz olduk.
Yani,
Merkez Bankası’nı boşalttılar.
Doları fırlattılar.
Enflasyonu patlattılar.
Ve sonra hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ettiler.
Hesap vermediler.
Özür bile dilemediler.
Yetmedi…
Bir de çıkıp dürüstlük nutukları attılar.
Sanki her şeyi kuralına göre yapmışlar gibi.
Hepsi evladı resûl takılıyor,
Sanki çok pirüpaklarmış gibi…
Sonra döndüler, İstanbul’a göz diktiler.
“Yolsuzluk var.” dediler.
Ama biz biliyoruz; dertleri ne yolsuzluk ne de hesap sormak.
Dertleri ranttı, koltuktu, yetkiydi.
Dertleri mazbataydı.
Ve o mazbataya uzanamadılar,
Çünkü halk buna izin vermedi.
Seyirci kalmadı.
Halk meydanları inletti.
Unutmasınlar ki;
Evet biz halkız.
Bu ülkenin taşıyıcı kolonuyuz.
Biz olmadan o çark dönmez.
Anlaşılan o ki, iktidar bu gerçeği sadece sandık yaklaştığında hatırlıyor.
Artık öyle olmayacak.
Çünkü hiçbir paratoner sonsuza dek dayanmaz.
Sürekli çarpılan bir halk, bir gün ayağa kalkar
Ve sandıkta yıldırım gibi iner başlarına.
Artık sıra bizde, yani halkta.
Çarpılmak değil, çarpmak zamanı.
Peki, ne zaman?
Belki yarın değil… ama çok uzak da değil.
Aşağıdan, yukarıdan, yolun sonu görünüyor