Eğer bir dindarlık vicdandan yoksunsa, ondan korkmak gerekir. Çünkü böyle bir dindarlık, ahlakı ve merhameti değil, yalnızca görüntüyü önemser. Adaleti yalnızca işine geldiğinde hatırlar. Güç, menfaat ve iktidar uğruna dini ve kutsal değerleri pervasızca kullanır. Ve bugün tam da bunu yaşıyoruz.
Dinin ruhunu öldüren bu maskeli vicdansızlar, meydanlarda, kürsülerde, ekranlarda adaletten ve haktan bahseder; ama adaleti yalnızca kendilerine hizmet ettiği sürece savunurlar. Hukuku, rakiplerini sindirmek için bir silaha çevirirken, kendi kirli işlerini korumak için eğip bükerler. İşlerine gelmediğinde ise yargıyı bile tehdit etmekten çekinmezler. Onlar için haklı olmak değil, güçlü olmak önemlidir. Bu yüzden hukukun kılıcı hep zayıfların üzerinde sallanır.
Gücü elinde tutanların sesi her zaman yüksek çıkar. Ancak adalet çıkarlarına ters düştüğünde, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere hukuk kurumlarına saldırmaktan çekinmezler.
İki gün önce, Zorlu Holding CFO’su Cem Köksal, Vestel CEO’su Ergün Güler’in Ramazan mesajına itirazını içeren bir e-postayı yanlışlıkla tüm çalışanlara gönderdiği için “büyük bir hassasiyet” gösterildi ve hakkında savcılık soruşturması başlatıldı. Üstelik bu, halka yapılmış bir çağrı değil, kurum içi basit bir yazışmaydı.
Ama milyarlarca dolarlık yolsuzluk dosyaları için bugüne kadar tek bir soruşturma açılmadı. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi akla ziyan ekonomik politikalarla halkın yoksullaştırılması sorgulanmadı. Kayırmacılıkla dağıtılan ihaleler için hiçbir hukuki işlem başlatılmadı.
Bütün bunlar olurken hiçbir “dini hassasiyet” gösterilmedi!
Çünkü bu sistemin tek bir kuralı var: Konuşmanın bedeli ağır, yolsuzluğun ve liyakatsizliğin dinle hiçbir ilgisi yok—ve hukuken de cezası yok!
Bu mu adalet?
Gerçek suçların üstü örtülürken, bir fikir beyan etmek anında cezalandırılıyorsa, ortada adalet değil, zalimliğin en alasından bahsetmek gerekir. Din adına, ahlak adına, toplum adına hareket ettiğini söyleyenler, aslında kendi iktidarlarını sağlamlaştırmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Ve en büyük zararı da dine veriyorlar. Çünkü dindarlığın vicdandan, insaftan, merhametten koparıldığı her yerde, din artık bir baskı aracına dönüşüyor.
Ülkenin laik ve demokratik bir hukuk devleti olduğu iddia ediliyor. Ama gerçekte, Afganistan’daki Taliban yönetimini andıran bir anlayış hâkim. Hukuk yerine güç konuşuyor, adalet yerine korku salınıyor. Fikir özgürlüğü yok, itiraz eden cezalandırılıyor. Din, bir inanç meselesi olmaktan çıkıp bir tahakküm aracına dönüştürülüyor.
Bu düzen böyle devam edemez!
Vicdan sustuğunda, zalimler iyice zalimleşir. Hukuk sustuğunda, adalet ölür. Merhamet yok olduğunda, insanlık çürür.
Eğer hâlâ nefes alıyorsak, eğer hâlâ bir vicdan kırıntımız kalmışsa, konuşmak zorundayız!