İnsan, en büyük kötülüğü ne zaman yapar, biliyor musunuz?
Karşısındakini insan yerine koymayı bıraktığı anda başlar her şey.
Bakın tarihe… Afrika’yı sömürenler, önce oradaki insanları gözden düşürdü. Küçümsediler, değersizleştirdiler.
Çünkü birini ezmek sömürmek istiyorsan, önce onu insanlıktan çıkarman gerekir.
Birilerini ötekileştirmede Avrupalı emperyaller kadar olmasa da, biz de çok mahiriz.
Ülkemizde de yıllarca insanlar sadece inancı ya da kimliği yüzünden dışlandı.
“Alevi” dendi mi… “Komünist” dendi mi… “Moskof” dendi mi… gerisi zaten mubahtı.
Bunları söyleyenler çoğunlukla kendini “millî” ya da “ sağcı” olarak tanımlayan kesimdi.
Peki bugün ne değişti?
Aslında pek bir şey değişmedi.
Dışlayanlar aynı kaldı, sadece kelimeler değişti.
Bugün “Alevi” ya da “Komünist” demiyorlar belki…
Ama “hain” diyorlar,
“Beşinci kol faaliyeti” diyorlar,
“Yabancı fonlu” diyorlar,
Ve en çok da: “Terör örgütüyle iltisaklı” diyorlar.
Sanırım bu ifadeleri her gün sosyal medyada, televizyonlarda hâlâ duyuyoruz.
Belli ki bir süre daha duymaya devam edeceğiz.
Gerçi artık “terör örgütü” diye bir şey kalmadı — daha doğrusu, yapılan barış anlaşması dolayısıyla bu suçlamayı inandırıcı biçimde sürdüremeyecekler.
Ama onun yerine mutlaka yeni ve orijinal bir şey bulmaları gerekecek.
Çünkü suçlamak isteyenin suçlayacağı kelime biterse, iktidar da biter.
Meselenin özü şu:
Sorun sadece kimlik veya aidiyet değil.
Asıl mesele, farklı olana empatiyle bakamamak.
Evet, aidiyet insana bir güven duygusu verir.
Ama çoğu zaman da gözümüzü kör eder.
Sadece bize benzeyeni sever, geri kalanını yok sayarız.
İşte o zaman vicdan ölür.
Adalet kaybolur.
Aynı ülkede, hatta aynı sokakta yaşayan insanlar birbirine düşman gibi bakar.
Birbirimizi bir fikre, bir görüntüye, bir kalıba sıkıştırıyoruz.
Altın için, deri renginden dolayı değil belki ama; korku, öfke ve tarafgirlik için insan harcıyoruz.
Şunu artık anlayalım:
Ne aidiyet, ne kimlik…
Bizi bunlar kurtarmaz.
Bizi kurtaracak olan, farklı olana saygı duyabilmektir.
Kimliğine, inancına, yaşam tarzına bakmadan birini insan yerine koyabilmektir.
Peki bu mümkün mü?
Evet, mümkün.
Vicdanla.
Adaletle.
Özgürlükle.
Ve en çok da empatiyle.
Aynı vatanda yaşayan insanlar ister farklı mezhepten, ister farklı dilden, ister farklı yaşam tarzından olsun…
Birbirine saygı duymadan, birbirini dinlemeden bu ülke düzelmez.
Ama umut var.
Bugün birbirine en uzak görünenler bile aynı masaya oturabiliyorsa…
Bu çok kıymetlidir.
Kimden gelirse gelsin, köprü kuran her niyet değerlidir.
Evet, bu ülkenin yarası büyük.
Ama bu yaraya çare olacak bilgeliğe ve birikime sahip insanlar yaşıyor hâlâ bu ülkede.
Barışa inanan, yaşama inanan insanlar…
Önce birbirimizi dinleyeceğiz.
Sonra belki yeniden güveneceğiz.
Gerisi zaten gelir.