Gelişmiş ülkeler, çocukların kişisel gelişiminde kreşlerin önemini anlamış olmalılar ki, bu konuda gerekli hassasiyeti gösteriyorlar. Kreşlere olan talep o kadar yüksek ki, bazı ülkelerde kadınlar hamilelik döneminde kreşlerin bekleme listelerine adlarını yazdırıyorlar; Kanada gibi!
Evet, doğru duydunuz. Durum tam da böyle.
Bu talep, kadınların iş hayatındaki oranının yüksekliğinden kaynaklansa da, çalışmayan anneler de çocuklarını kreşe göndermeyi tercih ediyorlar.
Tabii ki 1-2 yaşına kadar annenin çocuğuna bakması, aralarında sağlam ve güvenilir bir ilişki geliştirmesi açısından önemli. Fakat sonraki yaşlar için kreşlerin çocuk gelişimindeki yeri küçümsenmeyecek kadar büyük.
Ülkemizde, büyük şehirlerde kreşler yaygınlaşmaya başlasa da, ne yazık ki küçük şehirlerde böyle bir imkan henüz yok!
Hal böyle olunca, çocuklara bakmak genellikle anneanne, babaanne ya da bakıcı ablalara kalıyor. Çocuklar büyüklerle olmaktan büyük gibi konuşuyor, büyük gibi davranıyor, büyük gibi düşünüyor ve kişisel gelişimleri çok daha ileri yaşlara sarkıyor. Bu durum, bağımlı kişiliklerin ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
Elbette, ülkemizde kreşlerin yeterli talep görmemesinin en önemli nedenlerinden biri de ekonomik sebepler. Kreş maliyetlerinin yüksekliği, ailelerin gelir düzeylerinin düşüklüğü ve devletin bu alandaki gerekliliği kavrayarak yeterince destekleyici bir tutum içinde olmayışı, en önemli sorunlar gibi görünüyor.
Kanada’dan örnek verecek olursak, devlet destekli kreşlerde günlük 9$ yani aylık yaklaşık 200$ gibi makul bir ücretle çocukları kreşe gönderme imkanı var.
Peki, gerçekten kreşler çocukların gelişiminde önemli bir yere sahip mi?
Kreşler; çocukların ilgisini çekecek, merak uyandıracak, çevresini kavramasına yardımcı olacak ve öğrenme isteğini körükleyen aktiviteleriyle sosyal, bilişsel, motor ve dil gelişimlerine katkıda bulunan, onları oyunlar ve eğlenceli etkinliklerle hayata ve okula hazırlayan kurumlardır.
Çocukların yaşıtlarıyla etkileşimde bulunma, paylaşma, sırasını bekleme, empati kurma, sorumluluk alma, kendi başına yapabilme, saygı duyma, karar verme gibi sosyal gelişimlerine;
Çeşitli eğitim materyalleri ve etkinliklerle, problem çözme, dil gelişimi, sayılar, zeka ve hafıza güçlendirme gibi bilişsel gelişimlerine;
Yine, resim yapma, boyama, kesme, yapıştırma, çeşitli fiziksel etkinlikler ve oyunlarla kaba ve ince motor becerilerinin gelişimine katkı sunar.
Kısacası, çocuklar yaşıtlarıyla birlikte oyunlar ve aktiviteler yaparken sadece öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda özgüvenli bireyler olmanın da ilk temellerini atarlar.
Maria Montessori’nin eğitim felsefesini yansıtan ve benim de çok sevdiğim, "Yalnız yapmam için bana yardım et" sözüyle bitirmek istiyorum.
Dilek İLGÜN