Sezen Aksu’nun seslendirdiği o şarkı var ya… Hani Eskidendi, çok eskiden diye başlayan… İşte o şarkı çaldığında insan ister istemez durup bir soluklanıyor. Çünkü bu şarkı sadece bir melodi değil, aynı zamanda geçmişin içine saklanmış anılar, kaybolan zamanlar ve yitip giden masumiyetin sesi gibi. Bir zamanlar herkesin arkadaş olduğu, ihanetin bilinmediği, çocukça oyunların sürdüğü, gençliğin hesapsızca yaşandığı günleri hatırlatıyor. O günler gerçekten öyle miydi, yoksa hafızamız biraz süsleyerek mi anlatıyor bilmiyorum ama ne fark eder ki? Öyle hissettiriyorsa, öyledir.
Şarkı “hani” diye başlıyor ya hep… “Hani” dediğinde anlıyoruz ki artık öyle değil. Hani yağmurlar inceden yağardı, ışıklar evlerde birer birer yanardı, çocuklar zamanın ne olduğunu bilmezdi… Bunların hepsi eskide kalmış. Gençlik de geceler gibi eskimiş, yıpranmış. Eskidendi işte, çok eskiden.
Ama en çok da şu dokunuyor insana: “Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken…” Şarkılar hep vardı, hep de olacak. Ama zaman geçtikçe, yaşadıkça, kaybettikçe aynı şarkılar daha çok dokunur hale geliyor. O yüzden belki de bazı melodileri duyunca içimizde bir sızı beliriyor. Çünkü artık geçmiş sadece hatıralardan ibaret, insanlar birer birer eksiliyor, çerçeveler boş kalıyor.
Sonra şarkının en ağır yeri geliyor: “Hani hiç kimse ölmemişken…” Çocukken ölümü pek bilmeyiz. Evet, duyarız, bazen uzaktan birilerinin vefat ettiğini öğreniriz ama tam anlamayız. Sonra bir gün, o uzak haberler yakına gelir, bir isim tanıdık olur, bir yüz eksilir hayatımızdan. İşte o zaman fark ederiz ki o “hani”ler gerçekten de eskidendi.
Ve şimdi… Şimdi uykusuzluk vakti. Şarkıyı bitirip gözlerimizi kapatsak da bazı şeyler gitmiyor üzerimizden. Tıpkı gökyüzü gibi, hatıralar da hep üstümüzde. Çünkü geçen geçti… Ama izi kaldı.
Peki ya şimdi?
Şarkı bizi geçmişin içine çekip hatıralarla sarhoş ederken bir şey gözümüzden kaçıyor: Bugün de yarının eskisi olacak. Bir gün bugünü de özleyeceğiz, belki de şu an yaşadıklarımızı da “hani” diye anacağız. O yüzden soru şu: Şimdi ne yapıyoruz?
Eskidendi, evet… Ama biz hâlâ buradayız. O eski günleri sadece hatıralar olarak mı bırakıyoruz, yoksa içimizde bir yerlerde yaşatmaya devam mı ediyoruz? Mesela hâlâ birilerini kandırmadan, aldatmadan, incitmeden sevebiliyor muyuz? Oyunlar bitti, büyüdük… Ama hâlâ içimizdeki çocuğu kaybetmeden gülebiliyor muyuz?
Geçmişi sevmek kolay, çünkü hatıralar yalnızca güzel anları hatırlamamıza izin verir. Ama asıl mesele, geçmişin güzel yanlarını bugüne taşıyabilmek. Birini koşulsuz sevmek, dostlukları korumak, kaybolan samimiyeti yeniden inşa etmek hâlâ elimizde. Bugün de bir gün, geçmişin masalına dönüşecek. O yüzden şimdi, şu anı, yaşarken güzelleştirmek gerek.
Çünkü bir gün, belki de tam bugün, “eskidendi” diye anılacak. Ve biz o gün geldiğinde, yine eskidendi, çok eskiden diyeceğiz.