Hadi dürüst olalım:
Şu yere göğe sığdıramadığınız “aşırı uyumlu erkek” profili var ya…
İşte o, koca bir yanılgı.
Dışarıdan bakınca hepimiz “Ne kadar kibar, ne kadar iyi biri. Evliyse hanımına da ne kadar saygılı.” diye övüyoruz.
Ama işin içine biraz girince bambaşka bir manzara çıkabiliyor karşımıza.
Çoğu zaman kendi hayatına sahip çıkamayan koca koca adamlarla tanışıyorsunuz.
Kendi isteğini unutmuş, sınır çizemeyen, birlikte olduğu kadının onayına muhtaç adamlar…
Ve inanın, bu “aşırı iyi” hâl; sağlam bir karakterin değil, içi boşalmış bir kişiliğin göstergesi.
Peki, bu hikâye nerede başlıyor?
Çocuklukta.
Ya baba yok, ya da var ama silik.
Evde baskın bir anne:
“İyi çocuk ol.”
“Beni üzme.”
“Kimseyi kırma.”
Ve çocuk, kendi kimliğini oluşturmak yerine başkalarını mutlu etmeyi öğreniyor.
Kendi olmak yerine, başkalarının isteklerini ezberliyor.
Üstüne bir de kreşte kadın öğretmenler devreye giriyor:
“Uyumlu ol.”
“Sorun çıkarma.”
Daha erkeklik yeşermeden budanıyor çocuk.
Sonra büyüyorlar.
Sözde tabii…
Kendi hayatının ipini eline alacağına, her adımda birilerinin onayını bekleyen adamlara dönüşüyorlar.
Kadınlarla tanışınca da değişen bir şey olmuyor.
Kendi istediğini söyleyemeyen, her şeyi karşısındakine göre ayarlayan adamlar çıkıyor ortaya.
Başlıyorlar:
“Aşkım, beğendin mi?”
“Aşkım, sıkıldıysan kalkalım mı?”
“Aşkım, sen nasıl istersen…”
Her karar, her adım “aşkım” üzerinden dönüyor.
Hayatlarının aşkına rapor verir gibi yaşıyorlar.
Kadının her lafına ezbere yanıt:
“Tamam aşkım.”
“Sen bilirsin aşkım.”
Aşkım annem işte! Aynı şey!
Şurayı netleştirelim:
Sevgiyle söylenen “aşkım” başka bir şey.
Kimsenin hakkını yemeyelim; eşine sevgiyle “aşkım” diyen herkes aynı değil.
Bizim sözümüz; kendi kimliğini bırakıp, her adımını kadının ağzına bakan silik adamlara.
Ve açık konuşalım:
Bu bitmeyen “aşkım aşkım”lar, o sonsuz uyum gösterileri…
Çoğu zaman kadının sevgisini değil, bedenini kazanma umuduyla yapılan utanç verici şeyler.
Bir insan, sürekli bir başkasının onayını alarak hayat yaşayabilir mi?
Yaşar.
Ama böyle şahsiyetsizce yaşar.
Sonra evleniyorlar.
Peki değişiyorlar mı?
Hayır.
Çocukken annesinin onayına muhtaç büyüyen adam, evlenince eşinin onayına mahkûm oluyor.
Kendi duruşu yok, hayatın içinde kaybolmuş silik bir tip.
Ve şunu da söyleyelim:
Sürekli “aşkım” diye seslenen o silik adamlara, eşleri bile içten içe saygı duymuyor.
Çünkü kadınlar da biliyor; o “aşkım aşkım”ların altında çoğu zaman saf bir sevgi değil, basit bir cinsel talep yatıyor.
Bir şeyi daha netleştirelim:
Maskülenlik; kaba kuvvet değil.
Maskülenlik; sağlam durmaktır.
Kendinden emin olmaktır.
Kim olduğunu bilmektir.
Ve net konuşalım:
Kadın onayına bağımlı adamdan, ne aşk olur, ne adam!